© WWW.CILTUZMANI.COM Copyright © 2007
[ciltuzmani.com]. All rights reserved
Uzmanından en tarafsız kaynak.
Obezite özellikle gelişmiş ülkelerde bir tür salgın
olarak kabul edilmektedir. Obezitenin sıklığı ABD
toplumunda son 30 yılda önemli ölçüde artmıştır.
Dünyada obezitenin en sık görüldüğü ABD'de
erişkinlerin yaklaşık % 74'ü aşırı kiloludur. Bu artmış
obezite yaş, cinsiyet ve ırksal fark göstermez.
Amerika Birleşik Devletleri’nde obeziteye bağlı direkt
ve indirekt toplam maliyet 2007 yılı için 150 milyar
dolar civarındadır.Her yıl obezite ile ilişkili
nedenlerden yalnızca ABD de 400 bin insan hayatını
kaybetmektedir. Türkiyede yetişkin kadınların %65
inde yetişkin erkeklerin %39'unda hafif veya orta
derece obezite problemi olduğu tahmin edilmektedir.
Obezitenin tanımlanmasında Vücut Kitle Endeksi en
sık kullanılan yöntemdir. Vücut ağırlığının (kg),
boyun (metre) karesine bölünmesi ile hesaplanır.
VKİ = kg / m2 çıkan sonuç 18.5-24.9 arasında
"Normal" 25 - 29.9 arasında ise "Kilolu" 30 dan fazla
ise "Obez" olarak değerlendirilir.
Obesite ve Cildiniz
Obezite ve Cilt
Obeziteye bağlı koroner arter hastalığı,
hipertansiyon, hiperlipidemi, osteoartrit ve diyabet
riskinin arttığı iyi bilinmektedir. Obezite aynı
zamanda uyku apnesi; meme, barsak, rahim
kanseri; safra kesesi hastalığı; kas ve iskelet
hastalıkları; divertikülit, pankreatit,
infertilite(kısırlık); idrar tutma problemleri ve
idiopatik kafa içi basınç artışı gibi problemlerle de
direkt ilgili olduğu da bilinir. Obezite indirekt olarak
psikolojik sorunlara da yol açar, anksiyete, sosyal
iletişim bozukluğu ve depresyonlar daha sık
görülür. Tüm bunların yanında, obezitenin cildimiz
üzerindeki etkileri bugüne kadar pek dikkat
çekmemiştir. Obezite derinin koruyucu fonksiyonu
bozabilir. Derinin yağ bezleri, ter bezleri, lenfatikler,
yara iyileşmesi, kan dolaşımı ve derialtı yağ
dokusunda değişikliklere neden olabilir. Obezite
bununla birlikte akrokordon, keratozis pilaris,
akantozis nigrikans, striae distensae,
hiperandrojenizm ve hirsutizm, adipozis dolorosa,
ve yağ dağılım bozukluğu, lenfödem, kronik
toplardamar yetmezliği, ayak tabanı kalınlaşması,
selülit, cilt enfeksiyonları, hidradenitis süpürativa,
psoriasis, insulin rezistans sendromu ve toföz gut
gibi pek çok cilt hastalığı ile ilgili bulunmuştur.
Obezitenin %60-70’inin çevresel faktörlere ve
%30-40’ının genetik faktörlere bağlanabileceği
söylenebilir. Yeme alışkanlıkları, sosyoekonomik
durum ve hareketsizlik gibi davranışsal etkenler
önemlidir. Marketlerimizde yüksek kalorili gıdalar
ucuz ve boldur. Ayrıca, teknolojide yaşanan
gelişmeler fiziksel aktivitenin çok azalmasına neden
olmuştur. Obezite gıda alımı ile enerji harcaması
arasındaki dengesizlik sonucu ortaya çıkar. Yalnızca
genlere bağlı obezite tipleri saptanmış olmakla
birlikte şişman kişilerin büyük çoğunluğunda gen
ve çevre arasındaki ilişkinin yer aldığı kompleks bir
hastalık söz konusudur. Deri üzerine direk etkili
olduğu bilinen iki gen , leptin ve
proopiomelanokortin (POMC) genleridir. Leptin,
enerji ve gıda dengesini düzenleyen yağ hücresi
tarafından salınan bir hormondur. İnsanlarda
doğumsal leptin eksikliği nadir görülen, ciddi seyirli
genç yaşta başlayan bir obezite türü ile ilişkilidir. Bu
hastalarda leptin tedavisi yarar sağlamaktadır. Ama
şişman hastaların çoğunda durum farklıdır. Kan
leptin düzeylerinde artmıştır ve leptin direnci söz
konusudur Bu kişilere dışarıdan leptin tedavisi işe
yaramaz. Genetik olarak katkıda bulunabilen ikinci
bir olası gen “POMC geni”dir. Dokularda POMC geni
küçük parçalara ayrılır. Bunlar ağrı kontrolü,
inflamasyon, böbrek üstü steroid oluşumu ve deri
renginin oluşması gibi çeşitli olaylarda rol alır.
Melanokortin (MC4r) eksikliği obezitenin en sık
monogenik nedenidir. Bu reseptör insanlarda yeme
davranışı üzerinde anahtar role sahip gibi
görünmektedir.
Obezite Ve Deri Fizyolojisi
Obezitenin derinin bariyer fonksiyonu üzerine
çeşitli etkileri bulunmaktadır. Obez kişilerde deriden
su kaybı ve kızarıklık normal bireylere oranla
yüksek bulunmuştur. Aşırı şişman hastaların deri
kuruluğu olduğunu ve deri bariyerinin onarımının
bozulduğu saptamıştır. Androjenler, insulin,
büyüme hormonu ve insulin benzeri büyüme
hormonu, obez hastalarda genellikle yükselir ve
bunların sebase bezleri aktive ettiği ve akne
şiddetini etkilediği gösterilmiştir. Polikistik over
sendromlu obez hastalarda, akne, insuline
duyarlandırıcı diabet ilaçları ile anlamlı düzeyde
düzelmiştir. Obez hastalar hem sürtünmeye bağlı
hem de deri kalınlığı nedeniyle ısı arttığından daha
yoğun terlerler. Obezite lenfatik akımı yavaşlatır, bu
da sıklıkla lenfödeme yol açar. Lenfödem doku
kanallarının genişlemesine ve doku
oksijenlenmesinin azalmasına neden olur. Obezite
kollajen yapısını ve fonksiyonlarını bozarak yara
iyileşmesinde gecikme ile de ilişkili bulunmuştur.
Yapılan bir çalışmada obez farelerde yara
iyileşmesinin yavaşladığı ve yarada kollajen
birikiminin azaldığı saptanmıştır. Ne insulin ne de
diyet kısıtlaması obez olan farelerde yarada
kollajen birikimini geri döndürememiştir. Obezitenin
deri kan dolaşımında belirgin değişikliklerle ilişkili
olduğu gösterilmiştir. Obezite kılcaldamarların
bozulmasının başlıca nedeni gibi görünmektedir,
Obeziteyle orantılı olarak deri kan akımında artış
olmakla birlikte kapiller kan akım hızında
yavaşlama saptanmıştır. Deri mikrodolaşımında bu
değişiklikler fizyolojik bir düzeltme ile ilişkili olabilir.
Strese karşı obez hastalarda deri damarlarında
daralma cevabında azalma mevcuttur.
Yetişkinlerde, yalıtımı sağlayan ve enerji deposu
olarak hizmet veren beyaz yağ dokusu, derialtı
yağın neredeyse tamamını oluşturur. Beyaz yağ
dokusu, endokrin fonksiyonlarının yanı sıra yağ ve
glikoz metabolizmasında da önemli bir rol oynar.
Bunun yanı sıra yağ hücreleri tarafından salgılanan
endokrin peptidler arasında leptin ve tümör nekroz
faktörü α, sayılabilir. Buna karşılık, yeni doğan
bebeklerde en belirgin olan kahverengi yağın,
erişkin obezlerdeki rolü henüz tam açık değildir.
Akantozis nigrikans
Akantozis nigrikans obezitede en sık görülen
dermatolojik tablodur. Akantozis nigrikans herhangi
bir bölgede simetrik, kadifemsi, koyu renkli plaklar
şeklinde gözlenir. En sık koltuk altları, kasıklar, ve
boyun arka kısmında görülür, ancak özellikle etnik
deride ayak bilekleri, el parmak eklemleri, dirsekler
ve yüzde de görülebilir . Etkilenen bölgelerde et
benleri de sık görülmektedir. Gözlenen koyulaşma
pigment üreten hücrelerden ziyade derinin
kalınlaşmasına bağlı ortaya çıkar. Akantozis nigrikans
sıklıkla hiperinsülinemi ve insülin direnci ile
birliktedir. Akantozis nigrikanslı obez çocuklarda da
insulin direnci olduğu gösterilmiştir. İnsulin direnci
aynı zamanda ciltte virilizmle de ilişkilidir.
Hiperinsülinemi yumurtalıklarda androjen üretimini
arttırarak, hirsutizm ve akne vulgarise yol açabilir
Polikistik over, hirsutizm ve akantozis nigrikans
klinik üçlüsü yaygın olarak görülmektedir.
Hiperandrojenizm ve hirsutizm olan obez
kadınlarda, akantozis nigrikans en sık vulvayı etkiler.
Kanda artan insulin düzeyleri çalışan insulin
reseptörlerinin azalmasına yol açar. Çalışan insulin
reseptörü sayısındaki azalma, akantozis nigrikans
gelişimine katkıda bulunan IGF (insulin benzeri
büyüme hormonu) reseptörlerine bağlanmayı
arttırır. Düşük kalorili diyet ve kilo kaybı insulin
direncini kırabilir ve deri hastalığının şiddetini
azaltabilir. Akantozis nigrikansın gerilemesini
sağladığı bildirilen diğer tedaviler metformin,
oktreotid, retinoidler, topikal, kalsipotriol, ve lazer
tedavisidir.
Akrokordonlar (Et Benleri)
Akrokordonlar en sık boyun , koltuk altında ve
kasıklarda görülen yumuşak, kahverengi ve saplı
kabarıklıklardır; akantozis nigrikansla birlikte sık
görülür. Obezitenin şiddeti ile orantılı olarak artar.
Aslında obeziteden çok diyabetle daha güçlü şekilde
ilişkilidir. Cerrahi olarak çıkartılması, elektrokoter ve
kriyoterapi başarılı tedavi yöntemleridir.
Keratozis pilaris
Keratozis pilaris sıklıkla kol ve bacakların dış
yüzlerinde küçük, noktasal minik sert kabarcıklar
olarak kendini gösterir. Sıklıkla allerjik yatkınlık ile
birliktelik gösteren bu selim hastalık aynı zamanda
şişman kişilerde de görülür. İnsulin direncinin
keratozis pilaris gelişiminde etkili olabileceği öne
sürülmüştür. Tedavide, keratolitikler, retinoidler ve
düşük potent kortikosteroidler kullanılan yöntemler
arasındadır.
Hiperandrojenizm ve hirsutizm
Hiperandrojenizm (testosteron artışı) yağ doku
miktarının artışına bağlı olarak androjen üretiminin
artması (over androjenleri) hiperinsulineminin bir
sonucudur. Cillte virilizm hirsutizm, akne vulgaris,
hidradenitis süpürativa ve androjenik saç
dökülmesini içerebilir. Hiperandrojenizmin tedavisi
için insulin düzeylerinin kontrol altına alınmalıdır;
kilo kaybı, oral kontraseptifler ve antiandrojenik
tedaviler de diğer tedavi seçenekleri arasındadır.
Polikistik over sendromlu şişman kadınlarda
tiazolidinedionlar insulin direncini ve
hiperandrojenizmi düzeltir.
Striae distansae
Striae distansae, (deri çatlakları) en büyük gerilimin
olduğa kısımda gerilime dik olarak yerleşen çizgisel
atrofik bandlardır ve genellikle memeler, kalçalar ve
uyluklarda görülür. Önce kırmızıdır daha sonra
beyaz çökük plaklar halini alır. Striaların kesin nedeni
bilinmemektedir, Obez hastalarda, gebelik, Cushing
sendromu ve haricen fazla kortikosteroid kullanımı
gibi diğer nedenlerle de görülür. Obez hastalarda
striası olmayanlara kıyasla idrar adrenokortikotropin
düzeyinin daha yüksek bulunmuştur. Cushing
sendromlu hastalara kıyasla bu hastalarda strianın
daha açık renkli, dar ve daha çökük olduğunu
saptanmıştır. Strialar lokal strese yanıt olarak yeni
oluşan bağ doku hasarı sonucu ortaya çıktığı kabul
edilebilir. Günümüzde tedavi seçenekleri yeterli
değildir, ancak bunlar arasında %0.1 tretinoin krem
ile kombine %20 glikolik asit gibi topikal ajanlar
kullanılabilir. IPL striaları azaltabilir. Lazer tedavileri
etkilidir ve ancak sonuçlar tedavi edilen strianın
evresine bağlıdır.
Adipozis doloroza
Adipozis doloroza, veya Dercum hastalığı genelde
obez menopoz sonrası kadınlarda çok sayıda, ağrılı
deri altı lipomlar (yağ bezesi) ile karakterize olan ve
seyrek görülen ilerleyici bir hastalıktır. Ağrılı lipomlar
simetriktir, tek bölgede veya yaygın olabilir. Baş
boyun dışında herhangi bir yerde olabilir. Gövde ve
bacaklar, özellikle dizler, en sık tutulan bölgelerdir.
Ağrı obezite ile orantılı artar ve hastalarda genelde
normal kilonun %50 fazlası söz konusudur. Adipozis
dolorozada ayrıca hafif basınçla aşırı ağrı, uçlarda
şişlik, morarma ve ince damarlanmalar vardır. Aynı
zamanda depresyon, konfüzyon ve demans,
yorgunluk ve halsizlik de görülebilir. Nedeni
bilinmemektedir; Tanı sıklıkla gecikir ve ultrason ve
MR ile konulur. Tedavi sıklıkla etkisizdir. Genelde
medikal, cerrahi ve psikiyatrik destek gerekir.
Tedavide amaç ağrının giderilmesi ve normal
görünümün tekrar sağlanmasıdır. Yalnızca
semptomlar tedavi edilebilir, hastalığın seyrini
değişmez. Kortikosteroidler, damar içi lidokain,
meksiletin veya analjezikler ile ağrı giderilebilir.
Cerrahi olarak çıkartılması veya liposuction da bazen
etkili olabilir.
Obezitede yağ dağılımı
Kadınlarda erkeklerden daha fazla vücut yağı
mevcuttur ve yağ dokusu kadın ve erkeklerde farklı
dağılıma sahiptir. Erkeklerde android yağ birikimi
vücut üst vücut yarısında karın bölgesinde görülür.
Aksine kadınlarda jinekoid yağ birikimi, özellikle
kalçalar ve uyluklardadır. Dağılımdaki bu farklılıklar
obezite ile ilişkili hastalıklar açısından büyük öneme
sahiptir. Hem normal kilolu hem de şişman
erkeklerde ve kadınlarda karıniçi yağ birikiminde
artış (viseral adipozite) bağımsız olarak insulin
direnci ve koroner arter hatalığı ile
ilişkilidir.Kadınlarda artmış androjen hormonu
beklenmeyen yağ dağılımı ve insulin direnci ile
güçlü şekilde ilişkilidir. Obez hastalar çoğunlukla
plastik cerrahlar ve dermatologlara liposuction için
başvururlar. Liposuction Kuzey Amerika’da en sık
uygulanan kozmetik cerrahi girişimidir. Vücut
kontürünü düzeltmek üzere uygulanan bu yöntem ve
yaygın obezitenin tedavisinde önerilen bir yöntem
değildir. Hastalarda büyük hacimlerde liposuction çok
tartışmalıdır.
Obezite ile alevlenen deri hastalıkları
Direkt obeziteye bağlı olmayan ama obezite ile
alevlenen deri hastalıkları arasında lenfödem, selülit,
kronik venöz yetmezlik, plantar hiperkeratoz,
hidradenitis süpürativa, deri enfeksiyonları, insulin
direnci sendromu, toföz gut ve psoriazis
bulunmaktadır.
Lenfödem
Obez hastalarda lenfödem lenfatik akımın
yavaşlaması sonucu ortaya çıkar. Lenfödem klinik
olarak ayaklarda başlayıp merkeze doğru ilerleyen
yumuşak noktasal çukurlanmalar gösteren ödem
şeklinde başlar. Zamanla daha fazla sıvı birikimi,
azalan oksijen ile lenfödem bakteriyel üreme için
uygun bir ortam oluşturur. Lenf çevresinde yara
izleri ve lenfatik akım yavaşlaması meydana gelir;
Yani hasta olumsuz bir kısır döngüye sürüklenir.
Kronik lenfödem sertleşmiş deri ve deri altı ile
birlikte deri yüzeyinde kalınlaşma şeklinde
tanımlanan “elefantiyazis nostras verrükozaya” yol
açabilir.Bu son evre alt ekstremiteler ve karın dahil
herhangi bir alanda gelişebilir. Lenfödemin daha
tehlikeli bir komplikasyonu, anjiosarkom denen
vasküler bir tümördür. Obeziteye bağlı bu tür karın
duvarında anjiosarkom olguları bildirilmiştir.
Lenfödem tedavisinde, kilo azaltılır, deri bakımı
yapılır, elastik çoraplarla veya pnömatik araçlarla
baskı azaltılır ve ayaklar yukarı kaldırılır. Fizik
tedavide, el ile lenf drenajı ve kompresif bandaj gibi
yöntemlerle umut verici sonuçlar elde edilmektedir.
Selülit
Selülit özellikle kadınlarda uyluklar, kalçalar, pelvik
bölge ve karında gelişir. Derinin çukurlaşması ve deri
yapısında bazı değişiklikler görülür ve sıklıkla
şişirilmiş veya ‘portakal kabuğu’ görünümü vardır.
Selülit, yağ dokusundan çok deri katmanlarındaki
değişikliklerden kaynaklanır. Selülit obez olmayan
kişilerde de görülebilir ancak obezite ile sıklığı artar.
Selülitin etkili bir tek tedavisi yoktur. Araştırmacılar
diğer birçok uygulamanın yanı sıra harici retinoid
kremler, mekanik fiziksel masaj ve aminofilin krem
ile olumlu sonuçlar bildirmişlerdir. Kilo kaybı bazı
hastalarda selüliti azaltsa da bu her zaman geçerli
değildir.
Kronik venöz yetmezliği
Obezite kronik venöz (toplardamar) yetmezliği için
yüksek bir risk faktörüdür. Bir çok çalışma şişman
kadın ve erkeklerde venöz yetmezliğin görüldüğü
bildirilmiştir. Obez hastalarda artan karıniçi basınç
bacaklardan kanın dönüşüne ters yönde baskı
oluşturur. Varisler ve venöz damarlarda genişleme
gelişebilir; diğer yandan obezite ile variköz venler
arasındaki ilişki çelişkilidir. Artan basınç nedeniyle
damariçi sıvı çevre dokuya sızar. Damardan dışa
sızan kan hücreleri ciltte ödem, kahverengi renk
değişikliği ve kabuklanma oluşumuna neden olur.
Damar akım bozukluğuna bağlı artan basınç ve
bölgesel pH’ı arttırarak yüzeyel sinirlerin uyarılmasına
neden olur. Ciltte sertleşme ve yara oluşumu kronik
venöz yetmezliği komplike hale getirebilir. Klinik
olarak sert bir cilt ve derialtı yağ doku üzerinde
girintili çıkıntılı, kalın deri şeklinde gözlenir. Bacaklar
en sık tutulan yerlerdir ancak obez hastalarda karın
bölgesi de etkilenebilir. Yaralar, en sık büyük safen
ven boyunca bacakların alt kısmında iç yüzeyde
yerleşir. Bunlar alt ekstremite ülserlerinin %70’ini
oluşturur. Kilo fazlalığı olan kişiler venöz bozukluğu
olan normal kilolu kişilere kıyasla daha fazla
ülserasyon riski altındadır. Tedavide baskılı bandaj
gibi uygulamalar ve bacakların yukarı kaldırılması
önerilmektedir. Ülserasyon cerrahi olarak
temizlenmelidir. Çinko emdirilmiş pansumanların
iyileşmeyi hızlandırdığı gösterilmiştir. Pentoksifilin de
(800 mg, günde 3 kez) kompresyon bandajı ile
kombine kullanıldığında etkili bir yöntem gibi
görünmektedir. Ciltteki koyulaşma, kaşıntı ve
inflamasyon kortikosteroidlerle tedavi edilebilir.
Ayak tabanındaki cilt kalınlaşması
(planter hiperkeratoz)
Obezitede ayak tabanlarının hiperkeratozu ilk kez
1999 yılında Garcia-Hidalgo tarafından
tanımlanmıştır. Ayak tabanının arka kısmında
yerleşen at nalı şeklinde kalınlaşma, normal kilonun
%176’sından fazla kilosu olanlarda en sık görülen
cilt bulgusudur. Yürüme sırasında ağırlık dengesi
bozulur, bu da kemikler üzerindeki basıncı arttırır.
Plantar hiperkeratozun mekanik travmaya fizyolojik
bir yanıt olduğu kabul edilmektedir. Koruyucu
tabanlıklar kilo azaltılmaya çalışılırken semptomları
hafifletebilir.
Deri enfeksiyonları
Obezite kandidiyazis, intertrigo, kandidal folikülit,
fronküloz, eritrazma, tinea cruris ve folikülit gibi deri
enfeksiyonlarının sıklığını arttırır. Daha nadir görülen
enfeksiyonlar erizipel, nekrotizan fasiit ve gazlı
gangrendir. Bu enfeksiyöz komplikasyonların hiçbirisi
obeziteye özgü deiğldir ancak şişman kişilerde bu
tür enfeksiyonların sıklığının arttığı bildirilmiştir. Bu
nedenle risk taşıyan bu populasyonunda erken tanı
ve tedavi yönünden dikkatli olmak gereklidir.
İntertrigo
İntertrigo aslında enfeksiyöz bir tablo değildir ancak
mantar, bakteri veya küf enfeksiyonlarının sık eşlik
etmesi nedeniyle bu bölümde değerlendirilebilir.
Meme altı, kasık, koltuk altı ve karın katlantılar gibi
deri kıvrımlarında masere olmuş kızarık plaklar, hem
sürtünmeye hem de bu alanlardaki neme bağlıdır.
Obez hastalarda deri katlantıları daha fazladır ve bu
hastalar ısı artışında deri altı yağ dokusunun kalınlığı
nedeniyle daha çok terler; böylece hem sürtünme
hem de nem daha fazla olur. Obezitenin şiddeti ile
intertrigo arasında doğrusal bir ilişki vardır. Deri
yüzey pH değerinin şişman kişilerde daha yüksek
olduğu bulunmuştur. Kandida türü mantar
enfeksiyonlarının üremesi için PH değeri uygundur.
Kandida enfeksiyonu obez hastalarda intertrigo
olmadan da görülebilir (örneğin; kandidal folikülit ),
ama kandidal vajinit artmaz. İntertrigoda silverdinle
birlikte hafif ve orta etkili harici kortikosteroidler ve
düşük pH’lı kremler kısa süreli olarak kullanılabilir.
Alkali sabunlardan çok düşük pH’lı temizleyicilerin
kullanımı önerilmektedir. Günde iki kez % 0.1
takrolimus pomad kullanımının intertrigo
hastalarında işe yaradığı bildirilmiştir ve bu
uygulama uzun süreli kullanılabilir; çünkü yan etki
çok daha azdır. Kandida enfeksiyonu eklenmiş ise
mantar ilaçları (antifungal) ile tedavi edilir. Harici
uygulama ile birlikte ağızdan antifungal tedavisi bazı
hastalarda gerekebilir. Genellikle flukanazol kullanılır.
Bu hastalarda tırnaklarda veya diğer deri
bölgelerinde gelişebilen dermatofit türü mantar
enfeksiyonları intertrigoyu komplike edebilir.
Obezitenin tinea pedis ve ayak tırnağı mantarı
(onikomikoz) için bir risk faktörü olduğu birçok kez
gösterilmiştir. Tırnak tutulumunda oral antifungal
tedavi gerekir. Terbinafinin itrakonazol ve
flukonazolden daha etkili olduğu gösterilmiştir.
Tırnak enfeksiyonu yoksa harici antifungal ilaçlar deri
enfeksiyonlarında ilk seçenek tedavi şeklidir.
Bakteriyel enfeksiyonlar
Obeziteye bağlı “folikülit” ve “fronküloz” gibi daha
basit enfeksiyonlardan “erizipel” ve “nekrotizan
fasiit” gibi yatarak tedavi gerektiren daha ciddi
enfeksiyonlara kadar çeşitli bakteriyel enfeksiyonlar
görülebilir. Erizipel en sık streptokok türü
bakterilerler ile meydana gelir ve bu lenfödem
gelişmiş bacaklarda ciddi sorun yaratır. Ancak
lenfödem olmadan da şişman kişilerde erizipelin bir
risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Penisilin G halen
bu enfeksiyöz komplikasyon için başlıca tedavi
seçeneğidir.
Derinin nekrotizan enfeksiyonları arasında
nekrotizan selülit ve nekrotizan fasiit
bulunmaktadır. Nekrotizan fasiit, fasia ve yağ
dokunun ilerleyici yıkımına yol açan derin gangrenöz
bir derialtı yağ doku enfeksiyonudur, çoğunlukla deri
tutulur. Nekrotizan selülit ve nekrotizan fasiit, yaygın
doku yıkımı, sistemik toksisite ve yüksek ölüm oranı
na sebep olur. Yapılan bir çalışmada nekrotizan fasiit
nedeniyle hastaneye yatırılan kadınların % 88’i
şişmandı. Obezite, diyabet, hipertansiyon ve ileri yaş
gibi 3’den fazla risk faktörü %50’den fazlasında
ölüm neden olur. Kesin tanı önemlidir, ancak erken
klinik tanı zordur. Ateş yüksekliği, toksisite ve ağrı
ile birlikte deri tutulumu olması ve kan kreatin
fosfokinaz yüksekliği nekrotizan fasiiti
düşündürmelidir. Nekrotizan fasiitten şüphe
edildiğinde uygun kültürler alınarak cerrahi olarak
açılması tek tanı yöntemidir. Bazı uzmanlar tanı için
punch biyopsi önermektedir. Uygun bir tedavi için
tüm ölü dokuların cerrahi olarak iyice temizlenmesi,
besin desteği ve güçlü antibiyotikler gereklidir.
Hidradenitis süpürativa (Akne Inversa)
Hidradenitis süpürativa başlıca apokrin ter bezi
içeren deri bölgelerinde abseler, fistüller ve
skarlaşma ile kendini gösteren kronik tekrarlayıcı bir
hastalıktır. Toplumun yaklaşık %2’sinde görülen bir
hastalıktır. Hidradenitis süpürativanın nedeni tam
anlaşılamasa da ilk olarak kıl köklerinin tıkanmasını
takiben ikicil olarak apokrin ter bezlerinde bir
enfeksiyon gelişmesi söz konusu gibi görünmektedir.
Obezite bu hastalıkla ilişkili bulunmamıştır, ancak
artan androjen hormonunun etkileri ve bası, mevcut
bir hastalığı alevlendirmektedir. Hidradenitis
süpürativada ağrı ve püstüler akıntıya bağlı çok
problem yaratan bir hastalıktır. Hidradenitis
süpürativa tedavisi oldukça zordur. Hastalarda kilo
verme önemlidir. Harici antiseptikler, antibiyotikler
ve kortikosteroidler genelde çok az etkilidir. Harici
klindamisin, sistemik tetrasiklin gibi antibiyotikler ve
dapson gibi ilaçlar bazı hastalarda etkili olmuştur.
İnfliximab hidradenitis süpürativa tedavisinde umut
vaad etmektedir. Ağızdan retinoidler ve sistemik veya
lezyon içine enjekte edilen steroidler tedavide
kullanılmaktadır.Tüm apokrin ter bezlerinin cerrahi
olarak çıkarılması hastalıkta tek etkili tedavi
yöntemidir.
Psoriasis (sedef)
Çalışmalar, psoriasise şişmanlarda genel
populasyondan daha yüksek oranda rastlandığını
göstermiştir. İnvers psoriasis tipi obezite ile ilişkili
gibi görünmektedir ve bazen intertrigodan ayrılması
zordur. İlginç olarak, Utah Psoriasis Initiative
verileri, obezitenin, bir risk faktörü olmaktan çok
psoriasisin bir sonucu olabileceğini öne sürmektedir.
Yeme şekilleri de psoriasis üzerinde etkili bir faktör
gibi görünmektedir. Psoriasis hastalarının daha
yüksek düzeyde yüksek yağlı gıda ve doymuş yağ
tükettikleri saptanmıştır. Ayrıca, diyet düzenlemesi
psoriasisi hafifletebilir. Son zamanlarda yayımlanan
bir olgu sunumunda Rouxen-Y mide by-passı
yapılan bir hastada ilaçsız olarak ciddi psoriasiste
tam düzelme olduğu bildirilmiştir. Ayrıca diyabet için
geliştirilen bazı ilaçlar psoriasis tedavisinde klinik
çalışmalarda denenmektedir. Yeni grup
tiazolidinedionlar olan pioglitazon ve rosiglitazonda
hepatotoksisite görülmez ve bunlar psoriasis
tedavisinde etkilidir.
İnsulin direnç sendromu
“Sendrom X” veya “metabolik sendrom” olarak da
bilinen bu sendrom, insulinin aşırı yükselmesine yol
açan çevre dokularda insuline karşı bir direnç ile
karakterizedir. İnsulin direnç sendromu iyi bilinen bir
metabolik bozukluktur ve bunun hipertansiyon, tip 2
diyabet, yağ bozuklukları, koroner arter hastalığı ve
anormal glukoz toleransı gibi hastalıklarla beraber
obezitenin önemli bir nedeni olduğu düşünülür. Aşırı
yüksek insulin deri dahil çeşitli dokularda hücresel
çoğalmayı ve büyümeyi etkileyen IGF-1 ve
androjenler gibi önemli endokrin sistemi değiştirdiği
düşünülmektedir. İnsulin direnç sendromu ile
alevlenen veya uyarılan dermatolojik hastalıklar
akne, akrokordonlar, bazı epitelyal deri kanserleri,
keratozis pilaris, hiperandrojenizm, hirsutizm ve
polikistik over sendromudur. İnsulin direnç sendromu
hastalarında tedavide en önemli hedef kilo kaybının
sağlanması ve fiziksel aktivite arttırılarak kalp-damar
risk faktörlerinin ortadan kaldırılmasıdır. İnsulin
direnç sendromu insulin etkisini arttıran
tiazolidinedionlar ve metformin gibi ilaçlarla tedavi
edilebilir, ancak bu tür medikal tedavi ile kilo azaltma
ve egzersizin tek başına yarattığı sonuçlardan daha
iyi sonuçlar sağladığı gösterilememiştir.
Toföz gut
Obezitenin yüzyıllardan beri gut için bir risk faktörü
olduğu düşünülmüştür. Tofüsler en sık kulaklarda ve
yumuşak dokularda gözlenir. Toföz gut bağ dokuda
katı ürat kristallerinin birikimi ile karakterizedir.
Tofüs gelişimi gutun süresi ve ürik asidin yükselme
derecesi ile koreledir. Tofüslerde kalsifiye
(kireçlenme) olabilir veya olmayabilir ve sıklıkla
ağrısızdır, dışarıdan görünür ve elle hissedilebilir.
Obezite ile gut arasında güçlü ilişki bildirilmiştir.
Günümüzdeki obeziteye bağlı gut görülme sıklığı
gitgide artmaktadır. Medikal gut tedavisine ek olarak
tofüslerin tedavisi için uzun süreli ürikasiti azaltacak
bir tedavi gerekir. Komplikasyonlar olan bazı
hastalarda cerrahi girişim gerekebilir. Antiinflamatuar
ve önleyici ilaçlarla tek başına tofüs tedavisi yeterli
değildir. Kilo kaybı ve diyetle alımın kısıtlanması da
tedaviye yardımcı olabilir ve toföz komplikasyonları
azaltabilir.
Obezite Ve Dermatolojik Farmakoloji
Obezitenin hem deriyi hem de sistemik ilaç bilimini
etkilediği bilinmektedir. Obez hasta sayısı arttıkça
dermatologların sistemik ve harici tedavilerini obez
hastalara göre adapte etmeleri ve düzenlemeleri
gerekir. Ağızdan alınan retinoidler ve griseofulvin gibi
ilaçlar kiloya göre ayarlanmalıdır.; diğer yandan
dermatologlar ilaçları genelde obez hastalarda
toksisite endişesiyle düşük dozlarda uygulamayı
tercih ederler. Ayrıca, obez hastalar oral izotretinoin
tedavisinde serum yağlarında yükselme gibi risklere
daha yatkındır. Obez hastalardaki sistemik
metotreksat tedavisinde karaciğere zarar verme riski
daha yüksektir. İlaça bağlı gelişen kilo alma sık
görülen bir yan etkidir. Kilo alımına yol açabilen
ilaçlar, oral kortikosteroidler, oral antihistaminikler,
oral kontraseptifler, amitriptilin ve mirtazapin ve
paroksetin gibi antidepresanlardır. Bu kilo alma,
hastanın tedaviye uyumsuzluğuna yol açabilir ayrıca
obezite ile ilişkili tabloların alevlenmesine de neden
olabilir. Obezite önemli bir sağlık sorunudur ve sıklığı
gitgide atmaktadır. Ancak obezitenin deri üzerindeki
etkileri üzerinde çok az durulmuştur. Obezite birçok
dermatolojik hastalıkta etkilidir. Obez hastaların
sayısının fazlalığı düşünüldüğünde dermatologlar
birinci basamak sağlık ekipleri ve hastalar ile birlikte
obezitenin deri üzerindeki etkilerini azaltmak üzere
çalışmalıdır.
Obezitenin Deri Bulguları
Obezite, akantozis nigrikans, akrokordonlar, keratozis
pilaris, hiperandrojenizm ve hirsutizm, striae
distensae, adipozis dolorosa, ve yağ redistrübisyonu
gibi çeşitli dermatozlarla ilişkili bulunmuştur.
Dermatoloji &
Estetik
Dermatoloji